İçeriğe geç

Oturma eylemi yasal mı ?

Oturma Eylemi Yasal mı? Tarihsel ve Toplumsal Perspektiften Sessiz Direnişin Hikayesi

Bir Tarihçinin Gözünden: Sessizliğin Gücünü Anlamak

Tarih, bazen en büyük dönüşümlerin sessizlikle başladığını gösterir. Bir tarihçi olarak geçmişe baktığımda, kitlelerin bazen bir sloganla değil, bir sessizlikle dünyayı değiştirdiğini görürüm. Oturma eylemi işte bu sessiz direniş biçimlerinden biridir. Bu yazıda, “Oturma eylemi yasal mı?” sorusuna yalnızca hukuki değil, tarihsel ve toplumsal bir perspektiften yanıt arayacağız. Çünkü bu soru, aynı zamanda “bir toplum, sessizliğe nasıl anlam yükler?” sorusudur.

Oturma Eyleminin Tarihsel Kökeni

Oturma eylemi, modern tarihin en barışçıl protesto biçimlerinden biri olarak 20. yüzyılın ortalarında yaygınlaşmıştır. 1950’lerin sonlarında ABD’deki “sit-in” hareketleri, bu yöntemin sembolüdür. Afro-Amerikan gençlerin ırk ayrımına karşı restoranlarda oturup servis reddedilmesine rağmen yerlerinden kalkmamaları, dünya çapında sivil itaatsizlik hareketlerine ilham verdi.

Bu tür eylemler, şiddetsiz direnişin sembolü olarak Gandhi’nin pasif direniş felsefesiyle birleşti. Gandhi’nin Hindistan’da İngiliz sömürge yönetimine karşı yürüttüğü tuz yürüyüşleri ve oturma protestoları, bireysel iradenin toplumsal güce dönüşebileceğini gösterdi.

Türkiye’de ise 1960’lı yıllardan itibaren oturma eylemleri, özellikle öğrenci hareketleri ve sendikal direnişler içinde kendine yer buldu. Bu dönem, kamusal alanın siyasallaştığı yıllardı; meydanlarda oturmak, yalnızca protesto değil, bir kimlik beyanıydı.

Hukuki Çerçeve: Oturma Eylemi Yasaya Nasıl Bağlanır?

Türkiye’de oturma eylemleri, 2911 Sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu kapsamında değerlendirilir. Bu yasa, 1983 yılında yürürlüğe girmiş ve toplu ifade biçimlerini düzenlemiştir.

Yasaya göre her türlü gösteri veya toplu eylem, “önceden bildirim” esasına dayanır. Bu nedenle, oturma eylemleri genellikle izinli veya bildirimli olarak yapılmadığında “izinsiz toplantı” kapsamında değerlendirilebilir. Ancak burada önemli bir fark vardır: oturma eylemleri çoğu zaman barışçıl ve sessiz olduğu için, uygulamada her zaman “yasadışı eylem” olarak değerlendirilmez.

Yargıtay kararlarında da bu konu zaman zaman tartışılmış, “barışçıl protestoların” demokratik haklar kapsamında değerlendirilmesi gerektiği vurgulanmıştır. Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 34. maddesi, “herkes önceden izin almadan, silahsız ve saldırısız olarak toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına sahiptir” der. Dolayısıyla, barışçıl nitelikteki oturma eylemleri, anayasal bir hak çerçevesinde değerlendirilir.

Toplumsal Dönüşüm ve Sessiz Eylemin Dili

Oturma eylemleri, yalnızca bir protesto biçimi değil; toplumun kendini ifade etme tarzında yaşanan dönüşümün de göstergesidir. 20. yüzyılın ortalarına kadar “sokak siyaseti” yüksek sesli ve kitleselken, günümüzde sessiz ama görünür olma biçimleri öne çıkmıştır.

Bu sessizlik, aslında bir politik jesttir. Çünkü oturmak, hem fiziksel hem de sembolik olarak “yerini almak” anlamına gelir. Bir meydanda, bir parkta ya da bir kurum önünde oturan kişi, “ben buradayım ve bu konunun tarafıyım” der. Bu, sözsüz bir varlık ifadesidir.

Gezi Parkı olaylarında, 2013’te İstanbul Taksim’deki “duran adam” eylemi bu sembolizmi yeniden gündeme taşımıştır. Hiç konuşmadan, yalnızca var olarak direnen bir bedenin sessizliği, bir dönemin en güçlü politik ifadelerinden biri haline gelmiştir.

Oturma Eylemleri ve Devlet-Toplum İlişkisi

Tarih boyunca devletlerin oturma eylemlerine yaklaşımı, toplumsal yapının demokratik derinliğini göstermiştir. Demokratik toplumlarda bu eylemler, ifade özgürlüğünün bir parçası olarak görülür. Ancak otoriter eğilimlerin arttığı dönemlerde, “kamu düzeni” gerekçesiyle bu tür eylemler kısıtlanabilir.

Türkiye’de de bu ikilik sıklıkla yaşanmıştır. 1990’larda Cumartesi Anneleri’nin Galatasaray Meydanı’ndaki oturma eylemleri, hem insan hakları tarihine hem de devlet-toplum ilişkisine yeni bir anlam kazandırmıştır. Her hafta sessizce oturan bu insanlar, kayıplarının izini sürerken aslında bir kolektif hafıza eylemi yaratmışlardır.

Sonuç: Sessizliğin Tarihsel Gücü

“Oturma eylemi yasal mı?” sorusunun yanıtı, yalnızca hukuk metinlerinde değil, toplumların demokrasi kültüründe yatar. Hukuken bu eylem, barışçıl ve bildirime dayalı yapıldığında yasaldır. Ancak tarihsel açıdan bakıldığında, oturma eylemi her zaman “yasal” olmasa da “meşru” bir direniş biçimi olarak varlığını sürdürmüştür.

Sessizlik, bazen bir çığlıktan daha etkili olabilir. Çünkü oturan bir beden, tarih boyunca hep bir şeyin eksikliğine, bir adalet arayışına işaret etmiştir. Oturma eylemi, bu anlamda sadece bir protesto değil; insanın onurunu sessizlikle savunma biçimidir.

Sen Ne Düşünüyorsun?

Sence sessiz eylemler toplumu dönüştürebilir mi? Oturma eylemi, günümüz dünyasında hâlâ bir direnme biçimi mi, yoksa sadece sembolik bir jest mi? Yorumlarda düşüncelerini paylaşarak bu tarihsel tartışmanın parçası olabilirsin.

#tarih #demokrasi #oturmaeylemi #ifadeözgürlüğü #toplumsaldönüşüm #barışçıldireniş #2911sayılıkanun

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

şişli escort deneme bonusu
Sitemap
prop money